Bu gönderiyi oylayın.
[Toplam: 8 Ortalama: 5]

İnsan vücudu hayatta kalabilmek için belirli besinlere ihtiyaç duyar. Fonksiyonların devamlılığı için gereken enerji tüketilen besinlerden karşılanır ve gün içindeki hareket seviyesi, yaş, cinsiyet gibi faktörlere bağlı olarak değişiklik gösterir. Vücuttaki besin alım mesajlarını yöneten hormonlar ise açlık tokluk hislerinin ayarlanmasıyla görevlidir. Bu nedenle bu hormonların düzgün çalışması, ideal seviyede besin tüketerek sağlık olmak adına büyük önem taşır. Vücuttaki besin alım mekanizmasının kompleks bir yapıya sahip olması nedeniyle hissedilen açlık tokluk durumlarında etkili pek çok hormon bulunur.

Hipotalamusun Açlık ve Tokluktaki Rolü

Vücutta kilo alıp verme, diyet ve spor yapma, yeme alışkanlıklarını değiştirme gibi durumların tamamı salgılanan hormon seviyelerini etkiler. Hormon seviyelerindeki bu değişkenlik açlık tokluk durumlarının değişken olmasına sebebiyet verir. Genellikle yapılan diyetler sonrası kilo almanın arkasındaki temel neden de bu hormonların vücuda açlık mesajı yolluyor olmasıdır. Vücuttaki besin alımından sorumlu olan sistem, gözlerin hemen arkasında ve beynin orta kısmının altına bulunan hipotalamustur.

Hipotalamus; hipofiz bezi ile beyin sapının hemen üzerinde, talamusun ise altında bulunur. Vücut iç dengesini korumakla görevli olan bu önemli yapı; vücut sıcaklığı, cinsel davranış, üreme gibi görevlerin yanı sıra vücuttaki açlık ve susuzluk durumlarını da kontrol eder. Hipotalamusun içinde vücuttaki açlık hissini ortaya çıkaran proteinleri üreten sinir hücreleri bulunur. Bu proteinler nöropeptid Y (NDP) ile aguti ilişkili peptid (AGRP) adlı iki proteindir.

Hipotalamustaki sinir hücreleri aktif olduğu zaman açlık hissinin oluşmasına neden olur, aynı zamanda bu yapıda açlık hissinin bastırılmasını sağlayan başka bir sinir hücresi grubu da bulunur. Bu sinir hücreleri CART ve aMSH isimli, açlığı bastırma etkisi olan proteinlerin üretiminden sorumludur. Böylece her iki yapı dengeli şekilde çalışarak vücuttaki besin alım seviyesini kontrol eder ve fonksiyon devamlılığı için gereken kilo aralığının yakalanmasını sağlar. Hipotalamus tarafından üretilen proteinler sayesinde yemek yeme isteği kontrol altına alınır. Bu nöron grupları arasında dengesizlik olduğunda ise yetersiz beslenme veya aşırı yeme gibi çeşitli sorunlar ortaya çıkar.

İştahı Etkileyen Kan Hormonları

Hipotalamus besin tüketimindeki dengeyi sinir hücrelerinin aktifliğiyle sağlarken bu nöronların baskınlığını belirleyen şey ise kandaki hormon değerleridir. İştahı etkileyen hormonların fazla veya az olmasıyla birlikte hipotalamustaki sinir hücreleri uyarılır, buna bağlı olarak belirli proteinler üretilir ve açlık ya da tokluk hali ortaya çıkar. Vücudun farklı bölümlerinden salgılanarak açlık seviyesini kontrol eden hormonlar şunlardır:

Ghrelin

Midede üretilir ve kan aracılığıyla beyne ulaşır. Hipotalamusta yer alan açlıktan sorumlu sinir hücrelerinin aktifliğini artırır ve açlığı baskılayan hücrelerin aktivitesini yavaşlatır. Bu şekilde açlık hissinin artmasına neden olur. Midenin boşalmasıyla birlikte vücuttaki ghrelin salgısı artar, midenin dolmasıyla birlikte ise azalır.

Leptin

Yağ hücreleri tarafından üretilir ve güçlü bir açlık bastırıcı olarak görev alır. Vücuttaki yağ hücrelerinin sayısında artış oldukça üretilen leptin sayısı da artar ve tokluk ortaya çıkar.

Kolesistokinin (CCK)

İnce bağırsağın üst kısmından salgılanır ve açlığı bastırarak doygunluk hissinin oluşmasını sağlar. Tüketilen besinlerin ince bağırsağa ulaşmasıyla birlikte kolesistokinin salınımı artar ve vücuda tokluk sinyalleri gitmeye başlar.

İnsülin benzeri peptid 5 (ILP5)

Kalın bağırsak tarafından üretilir ve açlık hissinin oluşmasına destek olur. Yakın zamanda keşfedilen bu hormonun kesin fizyolojik rolü tam olarak bilinmemektedir.

Peptid YY, glukagon benzeri peptid 1(GLP-1), uroguanylin, oksintomodulin

İnce bağırsağın son ucunda üretilen bu hormonların tümü tokluk hissi vermekle görevlidir. Yiyeceklerin bağırsaklara ulaşmasıyla birlikte salgılanarak besin alımının kontrol edilmesini sağlarlar. Bu hormon seviyelerindeki artışla birlikte beyne tokluk sinyali ulaşır ve vücuda yemek alımının sonlandırılması mesajı gönderilir.

İnsülin, amilin, pankreas polipeptid

Pankreas tarafından salgılanan bu hormonların tümü, beynin fonksiyon devamlılığı için yeterli enerjinin olduğuna karar vererek vücuda yemek yemeyi sonlandırma mesajı göndermesini sağlar. Böylece açlık hissi baskılanır ve besin alımı sınırlandırılır. Amilin öğünler sonrası insüline eşlik eden bir hormondur ve midenin çabuk boşalmasını önler. Aynı zamanda açlık hissini oluşturan glukagon hormonunun baskılanmasını sağlar. Bu şekilde vücutta tokluk sinyali ortaya çıkar.

Yeme Alışkanlıklarının Hormonlar Üzerindeki Etkisi

Yemek yeme alışkanlıkları ve beslenme düzeni, vücutta salgılanan ve iştah kontrolünde önemli göreve sahip olan bu hormonlar arasındaki dengenin korunmasında etkilidir. Bu nedenle sağlıklı ve dengeli beslenme alışkanlıklarının olduğu bireylerde iştahı etkileyen hormon seviyeleri de dengelidir. Ancak yeme bozukluklarının ve eşlik eden yanlış yeme alışkanlıklarının olduğu durumlar vücuttaki hormon dengesi bozulacağından, aşırı veya az yeme gibi sorunlar ile bunlara bağlı çeşitli hastalıklar ortaya çıkar.

Hipotalamus, açlık tokluk sinyallerinin yanı sıra yemek davranışı üzerinde de etkilidir. Hipotalamus; serotonin, dopamin ve endokannabinoid gibi nöronlar arası iletişimi sağlayan kimyasalları kullanarak vücuttaki haz duygularını kontrol eder. Örneğin; doygunluğa ulaşılmasıyla birlikte midedeki ghrelin salgısının azaltılması ve yeme hazzının ortaya çıkması hipotalamus tarafından sağlanır. Bu hormon seviyesindeki azalma ise yemek yedikten ortalama 30 ila 60 dakika sonra gerçekleşir, bu nedenle yavaş yemek yeme kandaki insülin seviyesinin yavaş yavaş yükselmesini sağlayarak tokluk ile yeme hazzının oluşmasında etkilidir. Tam tersi durumda ise, ghrelin hormonunun beyni uyarması için yeterli süre sağlanmadığından kontrolsüz bir besin tüketimi yaşanır. Bu durumda kandaki insülin bir anda yükselir ve beynin tokluk mesajını göndermesi hemen gerçekleşemez. Bu durumda ihtiyaçtan fazla besin alımı olduğundan hormonlar arası dengesizlik ortaya çıkar ve kilo alımı ile buna bağlı sağlık sorunları tetiklenmeye başlar.

Ek olarak yavaş yavaş ve besinleri iyice çiğneyerek tüketmek, sindirim sisteminin gelişmesine yardımcı olur ve kilo bağlantılı sindirim sorunlarının oluşma riskini azaltır. Dengeli besin tüketimi ile sağlıklı bir yeme alışkanlığı geliştirildiğinde, ideal vücut kitle indeksi korunur ve vücuttaki açlık tokluk hormonları da dahil olmak üzere diğer değerlerde dengeli aralık yakalanır. Yemekleri iyice çiğnemek tat ve besin hazzını da artıracağından genel bir doygunluğun oluşmasını sağlar.