Bu gönderiyi oylayın.
[Toplam: 3 Ortalama: 5]

Obezite bireyin vücut kitle indeksinin birçok riski de beraberinde getirerek 85 persanlitin üzerine çıkmasıdır.

Basit tanımı ile vücutta aşırı yağ birikimidir. Ortalama vücut ağırlığına sahip erkeklerde vücut yağı %15-20, kadınlarda ise %25-30 arasındadır.

Vücut yağ yüzdesini belirlemek kolay olmadığı için obezite, aşırı yağdan daha çok aşırı kilo olarak tanımlanmaktadır.

DSÖ, fazla kiloluluk ve obezite tanımını beden kitle indeksine [BKİ = Ağırlık (kg) / Boy (m2 )] dayanarak yapmaktadır.

Günümüzde çığ gibi büyüyen obezite, yol açtığı hastalıklarla birlikte sağlık harcamalarında en önemli yeri tutmaktadır.

Bu açıdan obezitenin tedavi edilmesi yanında önlenmesi daha da önemlidir.

Ayrıca obezite sadece endokrinoloji ve iç hastalıkları uzmanlarını değil, kardiyoloji, nöroloji, psikiyatri, gastroenteroloji, göz hastalıkları, fizik tedavi ve rehabilitasyon, ortopedi ve benzeri birçok dalları da ilgilendiren önemli bir sorundur.

Obezite Belirtileri Nelerdir?

Obezitenin en temel belirtisi fazla kilodur. Ancak bu hastalık etkisini yalnızca kişinin beden ölçülerindeki artış ile göstermez. Yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyen obezite rahatsızlığı size bazı belirtiler verir,

  • Nefes alış verişlerinizi kısıtlar.
  • Sizi olduğundan daha fazla terletir.
  • Horlama yapar.
  • Daima yorgun hissedersiniz.
  • Uyku düzeniniz bozulur.
  • Anti sosyal kendi benliğinden utanma depresyon gibi belirtiler baş gösterir.
  • Cilt rengi koyulaşır isilik tarzında benekler ve mantar hastalığı oluşabilir.
  • Fiziksel aktivitelerinizi yerine getiremez yorularak bırakırsınız.
  • Bel bölgesinde ciddi yağlanma başlar.
  • Kas ve eklem ağrıları yaşamaya başlarsınız.
  • İştahınız daima açık ve kendinizi aç hissedersiniz.
  • Mide yanması kramp ve basınç hissi verir.
  • Hormon dengenizi alt üst eder.

Obezitenin Görülme Nedenleri

Obezite nedenleri, artan teknoloji ile beraber özellikle ulaşım, üretim ve tarım alanlarında kolaylaşan yaşam biçimine bağlı fiziksel aktivitede azalma ve modern yaşamdaki beslenme alışkanlıklarındaki değişimdir.

Ayaküstü (FAST-FOOD), hızlı yenen sağlıksız besinlerle karbonhidrattan ve rafine şekerden zengin, bitkisel liflerden fakir, aşırı yağlı beslenme şekli obeziteye yol açan önemli faktörlerden birisidir.

Ayrıca boş zamanlarımızı kolaylıkla dolduran ileri teknolojik araçların (cep telefonu, televizyon, bilgisayar, ev sineması vb.) kullanımının yaygınlaşması obezitenin artmasına önemli ölçüde katkıda bulunmuştur.

Türkiye’de kadınlardaki obezite prevalasının dünya ortalamalarına göre yüksekliği şaşırtıcı değildir.

Bu konuda yapılan çalışmalar, Türk kadınlarında fiziksel aktivite düşüklüğü, yüksek doğum sayısı, uzun laktasyon dönemleri, eşlik eden diyabet ve hipertansiyon, düşük gelir ve düşük eğitim düzeyinin obezite üzerinde önemli ölçüde etkili olduğunu göstermiştir.

Obezite Nasıl Tedavi Edilebilir?

Obezite tedavisinde vücut ağırlığının 6 aylık dönemde %10 azalması, obezitenin yol açtığı sağlık sorunlarının önlenmesinde önemli yarar sağlamaktadır.

Oluştuktan sonra tam olarak iyileşme enderdir, verilen kilonun hızla geri alınması sıklıkla görülmektedir.

Kilo veren kişilerin ancak %5’i ulaştıkları kiloyu koruyabilmekte, büyük bir çoğunluğu ise tekrar kilo almaktadır.

Pozitif enerji dengesinin sağlanmasında, beslenmenin çok önemli rolü bulunmaktadır.

Toplam enerji alımının uzun süreli olarak harcanandan daha fazla olması sonucu obezite beklenen bir durumdur.

Enerjiyi oluşturan besin öğelerinin oranı da önemlidir. Yüksek yağ içerikli besin tüketimi ile obezite arasında pozitif Korelasyon vardır.

Beslenme programını düzenlerken birbiri yerine yenebilecek besinlerin neler olduğunun bilinmesi büyük kolaylık sağlar.

Değişik gruplardaki, protein, karbonhidrat, yağ ve enerji değerleri birbirine çok yakın olan besinler bir araya getirilerek “değişim listeleri” hazırlanabilir.

Her grup içindeki besinler hemen hemen aynı miktar enerji, protein, karbonhidrat ve yağ sağladıklarından birbirinin yerine tüketilebilir. Tedavi yöntemlerini sıralayacak olursak,

  • Tıbbi beslenme tedavisi
  • Tedavi egzersizleri
  • Sosyal psikolojik destek tedavisi
  • Obezitenin farmakolojik tedavisi
  • Cerrahi tedavi
  • Obez bireylere yönelik beslenme önerileridir.

Obezite Teşhisi Nasıl Konulur?

  • Obez hastalarda obezitenin sekandor nedenlerini ve obezite ilişkili hastalık ve komorbid durumları dışlamak için obezite odaklı ayrıntılı anamnez alınmalı ve sistemik bir fizik muayene yapılmalıdır.
  • Aile hekimleri, pratisyen hekimler ve uzmanlar (İç Hastalıkları ve Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları) obeziteyi değerlendirmede BKİ’İNİ kullanmalıdırlar. Kilo kaybını takipte ve tedavinin etkinliğini değerlendirmede sadece vücut ağırlığı (kilo) kullanılabilir.
  • Obeziteyi sınıflandırmak ve hastalık riskini tayin etmede BKİ kullanılmalıdır.
  • Abdominal obeziteyi değerlendirmede bel çevresi ölçümü kullanılmalıdır.
  • Erişkinlerde hastalık riskini değerlendirmede BKİ’YE ilaveten BÇ ölçümü kullanılmalıdır.
  • Obez hastaların tamamında AKŞ, açlık serum lipid profili (total-kolesterol, HDL kolesterol, LDL-kolesterol, total-kolesterol/HDL-kolesterol oranı ve trigliseridler) ölçülmeli ve EKG çekilmelidir. Bu incelemeler belirli aralıklarla tekrar edilmelidir.
  • Sekonder obezite nedenlerini, obezite ilişkili hastalık ve komorbid durumları taramak ve dışlamak için serum ürik asit, karaciğer enzimleri (ALT, AST, GGT, ALP) yaşlılarda ilaveten bun, kreatinin düzeyleri TSH ölçülmeli, gerektiğinde daha ileri laboratuvar tetkikleri yapılmalıdır.
  • Beden kompozisyon analizi, geçerliği belirsiz olduğundan klinik uygulamada gerekli değildir.
  • Gerekli durumlarda obezite ilişkili hastalıkların tanı ve tedavisi için ilgili bilim dallarından konsültasyon istenmelidir.
  • Yaşam tarzı değişikliği tedavisinde hedef, 6 ayda bazal ağırlığın en az %5’i kadar kilo kaybıdır.

Obezite Tedavi Edilmezse Ne Olur?

Yağlanma ile başlayan obezite tedavi edilmediği zaman çok ciddi sorunlar doğurabilir.

Bunların başında siroz karaciğer yetmezliği kalp atışlarında düzensizlik ritim bozukluğu yaratır. Detaylı olarak birkaç rahatsızlığı ele alacak olursak,

  • Obezitede görülen insülin direnci, kan yağlarında bozukluk (dislipidemi) ve iltihabın artması, zaman içinde yağlı karaciğer hastalığının daha ağır yaşanmasına sebep olur.
  • Obez hastalarında reflü görülme sıklığı yüzde 40-50 gibi oldukça yüksek oranlarda görülüyor.
  • Deride kalınlaşma, kabarma, tüylenme, çatlaklar, lenfödem, selülit, ter bezleri iltihabı ve sedef gibi cilt hastalıklarının daha sık görüldüğünü ortaya koyuyor.
  • Vücut kitle indeksindeki artışa bağlı olarak yemek borusu kanseri, mide kanseri ve kolon kanserinde artış görülüyor. Kadınlarda endometrial kanser, safra kesesi kanseri ve böbrek kanseri ile obezite arasında ciddi ilişki olduğu bildirilmiştir.

Obezitenin Yol Açtığı Hastalıklar Nelerdir?

Obeziteye eşlik eden sağlık sorunları obezite kısıtlı sağlık bakım harcamalarını tehdit eden; özellikle tip 2 diyabet, kardiyovasküler hastalıklar, kanser ve hipertansiyon insidenside artışa ve daha pek çok sağlık sorununa yol açan epidemik bir hastalıktır.

Obezitede meydana gelen değişiklikler basitçe iki grupta toplanabilir. Adipoz doku kütlesindeki artış ve artmış yağ dokusu hücrelerinden patojen ürünlerin (adipokinlerin) salınımındaki artış.

Obezite patogenezinin bu şekilde basite indirgenerek sınıflandırılması obezite komplikasyonlarının da nedene göre basit sınıflamasına olanak vermektedir.

Temelde yağ dokusu kütlesinin artışına bağlı gelişen sorunlar: obezitenin kendisinin kişide neden olduğu “sosyal ve psikolojik sorunlar”, artmış paraferagal yağ depolanmasına bağlı gelişen “obstriküf uyku apnesi sendromu (osas)” ve artmış yağ dokusunun eklemlerde yırtıklara neden olması sonucu gelişen “osteoartritler”dir.

Yağ hücrelerinin metabolik ve salgısal işlev değişiklikleri sonucu gelişen sorunlar: Bu komplikasyonlara, genişlemiş yağ hücrelerinden salınan ve yağ dokusundan uzakta etki gösteren ürünler (adipokinler) zemin hazırlar.

Bu durumun yaygın genel örneği “insülin rezistansı”dır. İnsülin rezistansı, obezitede yağ dokusundan artmış serbest yağ asidi salınımı ve salınan bu yağ asitlerinin karaciğer ve çizgili kasta depolanması ile ilişkilidir.

İnsülin rezistansı pankreas beta hücrelerinin işlev kapasitesini aşmaya başlayınca “tip 2 diyabet” ortaya çıkar.

Yağ dokusundan artmış sitokin salınımı, özellikle de interlökin-6 (IL-6), “düşük dereceli inflamatuvar süreci başlatabilir.

Artmış protrombin aktivatör inhibitör-1 salınımı, “tromboza ve prokoagülan durumlara yatkınlık” yaratır. Buna eşlik eden endotel işlev bozukluğu da “kardiyovasküler hastalık” ve “hipertansiyon” için zemin hazırlar.

Büyümüş stromal kitleden salınan östrojen, “meme kanseri” için risk oluşturur. Artmış sitokin salınımı diğer kanser gelişimlerinde rol oynayabilir.

Artmış yağ dokusunun patojenikfaktörleri bir arada olduğunda, beklenen yaşam süresi kısalır.

Tip 2 diyabet, her iki cinste ve tüm etnik gruplarda kilolu olmakla paralellik göstermektedir. Tip 2 Diyabet riski kilolu olmanın derecesi ve süresi ile yakından ilişkilidir.

Vücut Kitle İndeksi Nasıl Hesaplanır?

Dünya Sağlık Örgütünün ve Sağlık Bakanlığının kabul ettiği verilere göre vücut kitle endeksi, kilonun boy uzunluğunun karesine bölünmesi ile elde edilir.

Çıkan sonuç bireyin VKİ (Vücut Kitle İndeksini) verir. Formül: Kişinin Kilosu / Boy Uzunluğunun Karesi = VKİ öncelikle kişinin boy uzunluğunun karesini alırız.

Ardından kişinin kilosunu boy uzunluğunun karesine böleriz.

  • 0 – 18,4 arasında olanlar zayıf kabul edilir.
  • 18,5 – 24,9 arasında çıkan kişiler kilo açısından normal değerlendirilir.
  • 25 – 29,9 arasında çıkan kişiler fazla kilolu kabul edilir.
  • Vücut kitle indeksi 30 ve üzerinde çıkanlar şişman sınıfına girmektedir.
  • Obez olanlar: Vücut kitle indeksi 30 üzerinde olanlar (40’a kadar).
  • Morbiz obez olanlar: 40 üzerinde çıkanlar (50’ye kadar).
  • Süper obez olanlar: Vücut Kitle İndeksi 50 üzerinde çıkanlar içindir.

2. Sınıf Obezite Nedir?

Obezite süresi uzadıkça 2. sınıf obezite gelişme riski artmaktadır. BKİ değerleri 10 yıldan uzun süreyle 30 kg/m2 ’ NİN üzerinde olanlarda 2. sınıf obez gelişme riskinin, 5 yıldan az süreyle obez olanlara göre iki kat daha yüksek olduğu belirlenmiştir.

Vücut kitle indeksi değerinin yanı sıra ağırlık artışı da önemli bir risk faktörüdür. Yapılan çalışmalarda 5 yıllık süre içinde 13,6 kg’dan fazla ağırlık artışı olan erkeklerin, yaklaşık olarak 4,5 kg alanlara göre 4,5 kat daha yüksek risk altında oldukları saptanmıştır.

Bel/kalça oranı erkeklerde 1,0 kadınlarda 0,8’in üzerine çıkmamalıdır. Bel/kalça oranı santral tipte obezitenin iyi bir göstergesidir.

Santral tipte  2. sınıf obez gelişimi ile ilişkili olduğu bilinmektedir. Santral tipte obezitesi olanlarda tip 2 diyabet gelişme riski olanlara göre daha yüksektir.

Yaşlara Göre Obezite Sınırları Nelerdir?

Çocukluk döneminde obezite önemli bir sağlık sorunudur. Erişkin dönemde obez olanların 1/3’ünde obezite çocuk­luk çağında başlamıştır.

Obezite hormonal bozukluklara bağlı olarak görülebilir.  2016 yılında 18 yaş ve üzeri 1,9 milyardan daha fazla erişkin fazla kilolu ya da obez olup bunların içinde 650 milyon yetişkin obezdir.

2016 yılında beş yaş altı çocukların 41 milyonu fazla kiloludur. Obezite %9,9; 10-18 yaş çocuklarda obezite %9 ve fazla kiloluluk  %18,3bulunmuştur.

Ortaokul çocuklarında şişmanlık %10,5, fazla kiloluluk 19,6; lise çağında şişmanlık %5,6, fazla kiloluluk %15 olarak tespit edilmiştir.

Normal vücut ağırlığına sahip veya obez erkek ve kadınlarda vücut ağırlığının 65 yaşına kadar artış gösterdiği, daha sonraki yaşlarda ise azaldığı bildirilmiştir.

Obezite, hastalık ve prematür mortalite risklerini arttıran vücut yağındaki sağlıksız artış olarak tanımlanmaktadır.

Klinikte vücut yağının saptanması çok pratik olmadığından boy uzunluğu ve vücut ağırlığı arasındaki ilişkiye dayanan ve genç ve orta yaştaki yetişkinlerde vücut yağ kütlesi ile korelasyon gösteren bir indeks olan beden kütle indeksi kullanılmaktadır.

1976 ile 1997 yılları arasında 37-43 yaş arası erkeklerde %4,9’dan %8,5’e, kadınlarda ise %6,2’den %9,3’e çıkmıştır.

Obezitenin Sebep Olduğu Hastalıklar

  • Eklem hastalıkları: Obezlerde genellikle dizlerde ve ayak bileğinde ostreartrit sıklığı artmıştır
  • İnme: BKİ ≥27 kg/m2 olması ve de 18 yaşından sonra kilo almış olmanın İSKEMİK inme riskinde artışa neden olduğu gösterilmiştir
  • Koroner kalp hastalığı: Obezitenin kkh ve kardiyovasküler mortalite artışına neden olduğu birçok gözlemsel çalışmada gösterilmiştir.
  • Solunum sistemi: Obezitede hipoventilasyon sendromu ve osas gibi ciddi solunum bozuklukları görülebilir
  • POLİKİSTİK OVER Sendromu (PKOS): Obezlerde viseral obez ile ilişkili olarak testosteron üretimi artmıştır.
  • Kanser: Obezitede bazı kanser tiplerinin sıklığı artar.
  • Böbrek hastalığı: Önemli epidemiyolojik çalışmalarda obezite kronik böbrek hastalığı için bağımsız risk faktörü olarak bulunmuştur.

Kardiyovasküler hastalık için risk oluşturan faktörlerin bir arada olması ile karakterize olan metabolik sendromun patogenezinde insülin direnci ve santral obezite önemli etkilere sahiptir.

Obezite, özellikle viseral obezite hem lipolitik aktivitesinin yüksek olması hem de salgıladığı sitokinlerle metabolik sendromun patogenezinde primer olarak etkilidir.

Maternal obezite, dünyada giderek daha da yaygınlaşan ve hipertansif bozukluklar, GDM, tromboflevit, idrar yolu enfeksiyonu, doğum anormallikleri, müdahaleli doğum, cerrahi doğum, cerrahi ve anestezik komplikasyonlar, preterm doğum, fetal makrozomi, omuz distosizi ve fetal ölümü içeren ciddi obstetrik komplikasyonlar için tanınmış bir risk faktörüdür.

Obezitenin Kanserle İlişkisi

Mide kanseri: Mide kanserleri veya diğer adıyla gastrit kanserler önemli sağlık problemleri arasındadır.

Dördüncü sıklıkta görülmesine rağmen asemptomik olması veya spesifik olmayan semptomlar göstermesiyle kansere bağlı ölümlerde ikinci sıraya yükselmesine neden olmuştur.

Prostat kanseri: Prostat kanseri ve obezite arasındaki ilişki değerlendirildiğinde Literatürde oldukça karmaşık sonuçlar bulunmaktadır.

Kimi yazarlar obezite ile birlikte risk artışından bahsederken, kimi yazarlar riskte azalmadan söz etmektedir.

Meme kanseri: 1970’li yıllardan beri kilo fazlalığı ve meme kanseri arasındaki ilişkiyi inceleyen birçok çalışma yapılmıştır.

Çalışmalar genellikle obezitenin, postmenopazal dönemde meme kanseri ile ilişkili olduğunu vurgulamaktadır.

TİROİD kanseri: Yakın zamanda yapılan bir çalışmada papiller tiroid kanserli olgularda leptin seviyesinin artmış olduğu saptanmıştır.

Safra kesesi kanseri: Safra kesesi kanseri oldukça kötü prognoza sahiptir ve erkeklere göre kadınlarda 4 kat daha fazla görülmektedir.

Hastaların öyküsünde genellikle safra kesesi taşı sorunu vardır. Yapılan araştırmalarda metabolik sendromlu kişilerin hem safra kesesi taşı, hem de safra kesesi kanseri açısından risk altında oldukları saptanmıştır.

Karaciğer kanseri: . Siroz, kronik hepatit B ve C infeksiyonu, kronik etanol kullanımı, NON-alkolik steatohepatit (NASH), aflatoksin B1 veya diğer mikotoksinler karaciğer kanseri için risk faktörlerini oluşturur.

Böbrek kanseri: Obez ya da fazla kilolu olgularda renal hücreli kanser riskinde 1,5–2 katlık artış saptanmıştır.

Özefagus kanseri: obezitenin özefagusta kanser oluşumuna neden olan mekanizması, reflünün distal özafagusta barret epitelini oluşturmasına bağlanmıştır.

Kanser ve obezite ilişkisi üzerine yapılan çalışmalarda, obezitenin değişik organlardaki kanser riskini neden arttırdığı ve varsa kanser yapıcı etkisi ispatlanmaya çalışılmaktadır.

Bu bağlamda değişik hormonlar, sitokinler, sinyal iletiminde rol alan maddeler ve enerji metabolizmasını kapsayan geniş bir yelpaze araştırmalara konu olmuştur.